Psikosomatik bakış açısı; zihinsel işleyiş ve bedensel işleyişin birey içerisinde bütünlüklü ele alınmasını sağlamak anlamına gelmektedir. Zihinsel işleyişin temelini ise ruhsal temsiller oluşturmaktadır. Temsiller; çağrışımların, düşüncelerin ve içsel düşünmenin oluşmasını sağlamaktadır.
Zihinselleştirme ise bireyin ruhsal temsillerinin niceliği ve niteliği ile ilişkilidir. Zihinselleştirme ön bilinçte yani temsiller ve aralarındaki ilişkinin oluştuğu yerde yapılmaktadır. Temsiller, Şey Temsilleri ve Sözcük Temsilleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Şey temsilleri duyusal- algısal düzeyde yaşanılmış gerçeklikleri ve davranışsal çağrışımları içermektedir. Tek başlarına düşünce çağrışımına elverişli değillerdir. Sözcük temsilleri ise ötekinin dilini anlamaya başladıktan sonra üretilmektedir. Düşünce çağrışımının temelini oluşturmakta, içsel düşünmenin olanağını sağlamaktadırlar. Sözcük temsilleri anne ile olan ilişkiden doğmaktadır.

Temsillerin zaman zaman yetersiz kaldığı durumlar oluşmaktadır. Bunlar, anne veya bebekteki fiziksel bir eksiklik gibi organik nedenlere bağlı olabileceği gibi annenin bebeğiyle iletişimindeki duygulanımsal bir uyumsuzluk, eksiklik veya fazlalık olması gibi nedenlere de bağlı olabilmektedir. Annelerin hasta, depresyonda, aşırı müdahaleci veya ilgisiz olmaları örnek olarak gösterilmektedir.
Ruhsal temsiller çeşitli nedenlerle bastırılabilmekte veya çeşitli nedenlerden dolayı ruhsal
temsillerden kaçınıla bilinmektedir. Bu nedenler örneğin; çocuklukta yaşanan hoş olmayan ve şiddetli duygusal durumlar veya erotik ve saldırgan temsillerin toplumsal bakış açısıyla çatıştığında temsillere sansür uygulanması olarak ifade edilebilmektedir.
Aşırı uyarılmalarla etkilenen zihinsel aygıtta gerileme/fiksasyon dediğimiz bireyin daha önceki yaşam evresine geçişi gerçekleşmektedir. Bu gerileme belli nevrotik veya zihinsel semptomların oluşmasına neden olmaktadır. Olabilecek en kötü durum ise; bireyin yaşamının diğer evrelerinde bir belirginlik olmadığı durumdur. Bu durumda zihinsel semptom ortaya çıkmamakta fakat zihinsel aygıtın kendisi etkilenmektedir. Bu durum bireyin yaşam enerjisinin düştüğü temel depresyon ve ön bilincin işlevsel değerinin olmaması yani sözcük temsillerinin olmayışı üzerinden anlaşılabilmektedir.
Bedensel hastalıklar kliniğinde hastalara bakıldığında bazen temsillerin olmadığı bazense temsillerin nitelik ve niceliklerinde bir azalma görüldüğü durumlar gözlemlenmektedir. Düşünme yetenekleri bu derece kısıtlanmış insanların uyaranları ifade edebilmeleri ancak eylemsel düzeyde ortaya çıkmaktadır. Böylece davranış nevrozlu yani kötü zihinselleştirilmiş nevrozlu kişiler tanımı oluşmuştur. Ancak her davranışın ortaya çıkması kişide zihinsel yaşamın yokluğu anlamına gelir şeklinde düşünmek de doğru değildir.
Temsillerin eksik olduğu kötü zihinselleştirilmiş nevrozlu kişilerde uyarılmalar veya kayıp gibi
durumlar söz konusu olduğunda direk bir davranış veya bedensel yollarla daha doğrudan veya hızlı dışavurumlar veya bir işlev kaybı türünden kuru bir kayıp olmaktadır. Kötü zihinselleştirilmiş nevrozlu kişilerde uyarılmalar biriktiği durumda ilerleyici ve ciddi bedensel hastalıklar (kalp damar hastalıkları, bağışıklık sistemi hastalıkları veya kanser gibi) ortaya çıkabilmektedir.
Terapilerde ise zihinselleştirmenin iyileşmesi belli zihinsel ve davranışsal düzenlemeler yapılması hedeflenmektedir.
Kaynak: Zihinselleştirme ve Psikosomatik, Pierre Marty, Bağlam Yayıncılık